Sevgili Atam,
Bu Cumartesi ölümünüzün 79uncu yıl dönümü. Benim hatırladığım 10 Kasımlar,
Ankara’da Sonbaharın bitip Kurtuluş Parkı ağaçlarının hızla yapraklarını düşürmeye
başladığı zamanlardır, havada kasımpati ve kesif meşale yağı kokusu
vardır. 29 Ekim konuşmaları, törenleri
anca bitmiştir, bayraklar inmemiştir bile. Ben o zamanlar izciydim, Ankara Koleji’ndeki büstün hazırlanması, üniformalarımızın temizliği
fularların kıvrımının düzgün olması ve hangi bayrağı kimin taşıyacağı
önemli olaylardan biri olurdu. Sabah bütün okul öğrencilerinden önce gider
bakardık her şey yerli yerinde mi diye.
İçimiz üşüyerek saatin gelmesini beklerdik, torende haykırarak okunan şiirler genç ruhumuzda fırtınalar
falan da koparmazdı aslında. Ama
bilirdik saat dokuzu beş gece
okul duvarlarının dısında her şey kesin sessizliğe bürünmüştür. İnsanlar arabalar, taksiler
,otobüslerden inip, hiç kımıldamadan
hazırolda bir dakika
durup sonra yollarına
devam edeceklerdir. Ankara kırmızı bayraklarla sizin kah trenden bakarken, kah
uçakları izlerken yada Kocatepe’de düşünürken ki boy boy resimlerinizle
donanmıştır.
O zamanlar çok geride kaldı, artık büyüdüm, Türkiye’den çok uzaktayım.
Eğer Ankara’da olsaydık bu yıl, kızımı ve eşimi alır Anıt Kabir’e giderdik çoğu
Ankara’lı ile birlikte. Her yaz sıcakta gittiğimiz uzun Arslanlı Yolda vakur
biz de yürürdük, utançtan yüzünü kapamış, okuma yazma bilmeyen kadına şöyle bir göz atardık, sol
tarafta asker, mühendis, aydın
heykellerini bir kere daha anlatırdım kızıma. Sözlerini hatırlamaya çalışarak İstiklal Marşını söylerdik
haykırarak bütün Ankara'lılarla birlikte. Sonra da Anıt Kabir müzesine gider,
sizin arabalarınıza, silahlarınıza, el yazınıza bakardık. Okuduğunuz kitaplara Fransızca düştüğünüz notlara, kahve fincanınıza goz atar, savaşta
giydiğiniz kaşındıran üniformaları
bir kere daha görür, gözlerinizin ne kadar mavi, ne kadar ‘kerli ferli’, ne kadar heybetli olduğunuza bir kere daha hayret eder, siyah smokin ile balolarda neler
konuştuğunu hayal ederdik. Müze
dükkanında sizin profilden silüetinize benziyen bulut resimli kartpostal alır,
Atatürk imzalı kravat iğnesini
‘Nick takar mı acaba’ diye Kitty
ile kıkırdaşırdık.
Ama orda değiliz, Başka
bir Cumhuriyette başka bir demokratik ülkedeyiz.
Baş şehirlerinde sizin adınızı
verdikleri bir büyük cadde var. 29 Ekimde büyük tören yapmışlar orda, biz de burda
kutladık 89. yılı. Bir gün sonra kutladık ama olsun, güzel güzel giyindik, eski zaman 29 Ekim
balolarına gider gibi süslendik,
Yakama bayrak rozetimi taktım, eşime Atatürk olanını. Bir sürü
insanlarla tanıştık orda, onlar da güzel güzel giyinmişler, uzun şıkırdılı
elbiseler, sariler, türbanlar; Türkiye’yi tanıyanlar da vardı, daha hiç gitmemiş
olanlar da. Ordan burdan konuştuk; bize içinde karpuz taneleri olan nar
şerbeti ikram ettiler, narın
güzelliğinden, Türkiye’nin yemeklerinden, gezilecek yerlerinden konuştuk. Sonrada darbukalı, kanunlu, kemanlı fasıl heyeti dinledik. ‘deli,
divane gönül’ diye dum tekeden evvel, film salonlarında bile milli mars çalınan bu ülkede hele Cumhuriyet gününde Istiklal
marşı söylenmeyince biraz mahsun olduk.
‘Ne mutlu Türküm diyene’ dedi Başkonsolos, bir de güzel anlattı ne demek
olduğunu. Gözüm doldu,
elim ayağım titredi. Uzakta olmak zor şey.
Türkiye’de de olmak pek kolay değil anlaşılan. 29 Ekim de Anıt Kabir'e
gitmek için çok uğraştılar,
akşamda Cumhuriyet Balosu olamadı bildiğim kadarı ile. Olsaydı da çok az
politikacı sizin kadar yakışıklı dururdu kalabalığın önünde. Torenlerde siyah fötr
şapka elinizde balkondan ahaliyi gururla selamlayan
bir siz vardınız sanki.
Bu sene ne yapılacak Türkiye’de bilmiyorum*, dedim ya uzakta olmak çok
zor. Burda benim bayrağım var, gittiğim her yere
götürdüğüm, kırmızi beyaz balonlarımda var. Burda otururum balkonuma, şöyle güzel bir Türk kahvesi
yaparım, sizin hasır sandalyeli,
yuvarlak masalı bir fotoğrafınız
var ya, beyaz takım elbise ile oturmuşsunuz, ayak ayak üstüne atmış
şöyle bir soluklanıyorsunuz, bol köpüklü,
sade bir kahve eşliğinde. Ben de aynı öyle yaparım, Sizden sonra ‘onder’
diyebileceğimiz kimsenin çıkmamasını, artık genç olmasam da hitabenizdeki
birinci vazifemi düşünüp, sevdiğiniz şarkılardan bir iki tanesini dinleyerek kendi yaptığım kahvemi
içerim burada.
*Türkiye ayağa kalkmış, Anıt Kabir’e akmış vatandaş, İzmir’de Atatürk
portresi çizilmiş insanlarla, İstanbul bayrak içinde. Bu bilgileri
bir gün sonra ekliyebiliyorum, Internet bağlantısı bir geliyor bir gidiyor.