Saturday, September 29, 2012

Ganesh evine gitti




Bütün gün süren kutlamalardan sonra, ‘Ganpati Baba’ ‘Mor Ya’ *( Ganpatı Baba yine gel) haykırışları ile  idollere evi dolaştırdık. Artık gidiyor, 10 gün  misafir kaldıktan sonra ayrılacak  bir dahaki seneye kadar. 14. kattaki evin kapısının önüne iki davulcu geldi.  Kocaman Ramazan davulu kadar büyük davullar duvarları sarstı sesleri ile. Sarı çiçekten  taht arabasına  bindirdik Ganesh’i. Araba bastan asagi kasımpati çiçekleri ile kaplanmış. Yavaş yavaş yola çıktık. İlk önce  ziller, sonra  çekilerek yürütülen büyük can, sonra küçük davullar sonra da  büyük davullardan oluşan 50 kişilik bir müzik alayının arkasında 20 kişi biz, arkamızda Ganesh arabası, onunda arkasında ananeler , babanneler ve torunlar için gelin arabası kadar güzel sülenmiş 6 araba, çevremizde siyah gömlek giymiş koruma çemberi ile bir gürültü,  davul sesi, can çınlaması,  haykırışlar, el çırpmaları, ortalara saçılan gül yaprakları, eller havada tek ayak üstünde dönerek,  dans ederek, su saçarak yürüyoruz.  Biz caddenin bir tarafındayız, öbür tarafında hayat biraz sıkışık olsa da  devam ediyor. Tuk tuklar, eve yetişmeye çalışan, otobüse  mahkum olmuş biçare üç beş insan bize bakıyor. Arada el çırpıp katılanlar varsa da bu bizim Ganpatimiz. Saat akşamın 8.00i hava sıcak, dolunay var, yollara havai fişek döşüyoruz, ışıltılar üstümüze yağıyor, ara sıra gürültü olsun diye  tek atımda sesi içinizde hissettiğiniz ses fişekleri de patlatılıyor.    Davulların sesini içimde duyuyorum artık, kulaklarım mı çınlıyor, yoksa ziller mi, yoksa çember demir levhaya çekiçle vurulma sesi mi, çok alçaktan geçen uçak mı, yoksa kalabalığın kendi uğultusu mu belli değil.

Kavşaklardan birine geldiğimizde 4 Ganpati bir anda  karşı karşıya geliyor. Bir grup pembe toz boyaya bulanmış, öbürküsü mor, bir başkası erguvan renginde.  Biz boyasızız.  Ganpatiler birbirlerine baktılar, birisi kamyonet üstünde, öbürküsü  büyük kamyon.  Gidecek hiç bir yer yok. Kalabalık kımıldiyamiyacak kadar yoğun.  1 Mayıs kutlamalarında böyle kalabalık yok, neye karşı olursanız olun Taksim’de gece saat  8.00den sonra bu kadar  pempe , mor, ebruli, kasımpati sarısı, kahverengi, kına kırmızısı, sevinçli, yorgun, umutlu, haykırışlı  bir kalabalık yok. Ganpatılar, tahtlarından  4 kolları, neon ışıkları, ceylan gözleri , kolyeleri, bilezikleri, evden çıkarken giydirilmiş pırıltılı örtüleri ile herkesden bir baş yukarda hafif yalpalıyarak bekliyorlar. Taçları bir yanıp bir sönüyor.  Hepimiz denize gidiyoruz. Ben ‘eyvah, şimdi olay çıkar burda’ derken  heykeller  ve grupları uslu uslu sallanarak, haykırışlarla  yollarına devam ettiler.  Biz ana yola kadar iki saat sesimiz kısık, ellerimiz tempo tutmaktan kızarmış,  ayaklarımız yorgun, terden sırılsıklam  yürüdük, sonra arabalara bindik, yarım saat sonra Juhu sahiline geldik. Juhu  deniz kıyısını hatırlarsınız, insanların yarı bellerine kadar suya girdiği ama yüzmedikleri, kumda oturup piknik yaptıkları  kalabalık bir yer.  Bugün daha da kalabalık. Mahşer bu olmalı.


Nerdeyse inanan herkes Ganpatisini ve ailesini, komsularini  almış gelmiş, sahilde   son ayinlerini yapıyorlar, kuma küçük bir havuz yapıp içine kafuru, sıvılaştırılmış yağ koyup, küçük bir ateş yakıp bir tomar tütsü ve  uzun dua ile veda ediyorlar   tombul tanrıya. Ortalık buhur, yakılmış yağ,  havai fişek, sıcak gece, ıslak yorgun beden, deniz  kokuyor, her grubun duası, tutsusu, birbirine karşıyor.  Ay en büyük dolunaydan daha da büyük omuz başımızda, deniz yükseliyor, daha dua bitmeden su deyiyor tanrıya.  Bu iyiye alamet, artık  Ganesh evine dönmeğe hazır demek, sevinç çığlıkları, haykırışlar, dualar arasında yakılan küçük ateşe elllerini  uzatıp, iyi bir yıl geçirdikleri için teşekkür ediyorlar. Beyaz uzun tunikler giymiş evin dedesi, babası, abileri ‘ Ganpati baba  yine gel, erken gel!’ diye  artık kısılmış sesleri ile haykırarak, on gün boyunca bütün ayinleri yöneten rahip ile birlikte karanlık  denize yol alıyorlar. O uzun sahil  tıklım tıklım, gece karanlığı dolunay ile bölünse de ortalık kımıl kımıl insan; denizde  büyük, küçük aile babası grupları heykellerini denize bırakıyor. Bazıları üç dört insan büyüklüğünde, bazıları sandalye üstüne konacak kadar küçük Ganpatiler.  Nereye baksanız, insan,  denize Ganesh’le gidenler ıslak, Ganesh’siz geri dönüyorlar, ellerinde tanrının denize döndüğü, evine yolculuğa başladığı yerden  alınmış  bir avuç kum.  Ayakabiları kaybolmuş, ama görevini iyi yapmış insanların  mağrur  yorgunluğu ile  saçlarından, eteklerinden sular damlıyarak yavaş yavaş yürüyorlar. Su ılık, gelgitin dalgaları biteviye ayak bileklerimize yükseliyor, alkışlıyarak karşılıyoruz onları. Artık bizimde eve dönmemiz lazım.

Onlar arabalar ile eve dönerken ben yürüyerek kendi evime gidiyorum, ayakkabılarım islak, saçım başım perisan, giydiğim kurta üstüme atılan pembe, mor boya ile lekelenmiş, alnımda sabahtan beri yapılan aartilerin kırmızı noktaları yürümeye başlıyorum saat 11.00 de. İki saat sonra evdeyim.

*' Ganpati Baba' değilmiş o haykırdıklari 'Ganpatı Bappa' imiş   'Tanrı Ganpati' anlamındaymış, ben o gürültüde öyle duymuşum.

No comments:

Post a Comment