Iki aydir burdayiz. Ikamet belgesini geldigimizden iki hafta sonra almistik. Cok ise yarayan bir bir belge o. Muzelere, oren yerlere girerken onu gosterip turist olmayan ucret oduyoruz. Kapilarda iki giris var. Bir Hintliler ikincisi yabancilar icin. Biz Hintli kapisindan geciyoruz. Asil Hintliler soylenerek bakiyorlar. Hele bir gun ‘Siz Hintli degilsiniz, niye bu kapidan geciyorsunuz?’ diye memnuniyetsizligini belirten cok duzgun bir Ingilizce duyduk. Bizi one gecirdiklerini, ayricalik yaptiklarini sandi herhalde. Bu durumda ne yapacagimi bilemedim acikcasi. Yaptigimin dogru oldugunu gosteren belge var elimde. Eger yabanci kapisindan gececek olsam beni Hintli kapisina gonderecekler, cunku elimde ikamet belgesi var. (daha once o da basimiza geldi. Elimde kagitlarla o giris kapisi bu giris kapisi kosturdum durdum). En guzel sessimle ‘ biz burda yasiyoruz, bu da ikamet belgemiz, telas etmeyin, sizin yerini almaya calismiyoruz’ dedim. Yuzyillar boyu Ingilizler tarafindan itelenmekten bunalmis Hintli amca ‘nerdensiniz siz?’ diye sordu 'size ne? ne yapacaksiniz? Siz nerelisiniz , ‘ya amca bir git ya!!!’ ‘ asagi Dokuklu koyu, Biliin mi?’ desem ne hos olurdu. Ama bu sicakta Elephantan Adasinin bilet yerinde hic ugrasmayacagim icin uslu uslu cevap verdim. ‘Ingiltere’den geldik ama ben Turkum’. Sihirli sozcugu soylemis oldum boylece. Amca Turkiye'ye gelmis, ayran ve o susamli yuvarlak halka sey( simit)den yemis, Turkiye ne guzelmis, Ataturk ne basarili adammis, onun gibi baskasini yetistirememis olmamiz ne kotuymus, diye bir cirpida konustu, beni de evlat ve fahri Hintli kabul etti, boylece bilet kapisindan gectik. Yani diyecegim, oturma izni belgesi ise yariyan bir sey.
Ikinci asama polis kaydi. Yabanci uyruklularin Polis karakoluna gidip kaydolmasi gerekiyor. Bunun icin de pasportlar, her pasaport sayfasinin yuz binlerce fotokopisi, fotograflar (bas acik, kulaklar gozukecek, gulumsenmiycek, tam onden cekilecek, omuz basi fotografta belirgin olacak) belgelerle bize yakin karakola gittik. Yanimizda Nick'in sirketinin gorevlisi var. Hem islemleri yapiyor, hemde cevirmenlik. Saat 11.00 de gelin dediler, yarim yarim saat bekledikten sonra ‘bilgisayarlar calismiyormus ogleden sonra gelin’ diye gonderdiler bizi
Karakol buyucek bir bina. Uc katli, biz giris katinda yan yana konmus plasttik sandalyelerde oturuyoruz. Giriste kocaman bir boy aynasi var. Zemin katin sol tarafi parmaklikla ayrilmis, orasi herhalde gozalti odasi. Bir suru adam yuksek sesle konusuyor o tarafta. Benim icim hep ikirciklidir karakollarda, Emniyet Mudurluklerinde. 70ler, 80lerde Turkiye’de yasamis olmak Polisten korkmak icin yeterli bir neden bence. O tarafa kucuk bakislar atiyorum, kimse halinden cok memnuniyetsiz gozukmuyor.
Ogleden sonra yine gittik. Bu sefer bilgisayarlar calisiyormus, yukari kata ciktik. Kapi ustlerinde Hintce levhalar var. Hangi odaya ve kimi gormeye gittigimizi bilmeden gorevli arkadasin arkasindan yuruyoruz. Sagdaki ikinci odaya yoneldik. Icerde bir sivil giysili , bir de kahverengi uniformali, kaytan biyikli polis oturuyor. Odanin kapisi normal kapanan kapi degil. Kovboy filimlerindeki bar kapisi. Hani John Wayne sikirtili cizmeleri ile iki eliyle iterek acar, bara dogru ilerler, kapi hala gicirdiyarak bir iceri bir disari sallanir, hava agir ve sigara dumani ile yogundur. Iste o kapilardan. Bizim iceri girmemiz bu kadar dramatik olmasada kapiyi iteliyerek, bir kanadini tutarak, Kitty ve ben kikirdiyarak iceri girdik. Oda da iki adam, iki masa iki sandalye , tavana kadar ustuste dosyalar, bir uzun polis deynegi ve bir yatak var. Iki sandalyenin birinde bayaz uzun entarili, sakalli bir adam belgelerini gosteriyor. Uniformali polis’ oturun!’ dedi. Nick bos olan tek sandalyeyi secti, biz Kitty ile yataga ilismekle ayakta durmak arasinda bocaladik. Oda kucuk, ayakta durulacak yer yok, ama beyaz ustune mavi dalli ve cicekli pek de temiz olduguna inanmadigimiz, hemde bu polis odasinda ne icin kullanildigini tahmin etmek istemedigimiz yatagin ustune oturup oturmamak konusunda endiseliyiz. Sonunda Nick bana gozleri ile ‘sorun cikrama otur’ dedi. ‘ Kitty ile aramizda Turkce konusuyoruz ‘ ay anne niye yatak var burda?!’ diyor. Nick yine gozleri ile ‘ konusmayin, hele Turkce, hic’ dedi. Biz de sustuk. Oyle oturuyoruz, cevirmenimiz, belgeleri , fotokopileri, ivir zivirlari masanin ustune teker teker koyuyor, sivil olan her birine bir yorum yapiyor, yeniden fotokopi cekilmesi gerekiyormus, bizi orda birakip Xerox odasina gitti. Nick, Kitty ve ben iki polisle bas basa kalaladik. Her gun karsilarina gelen bir suru adamla konusmak, konusmamak, itelemek, yol gostermek, iyi davranmak, kotu davranmak, islerini kolaylastirmak , ya da kolaylastirmamayi kaniksamis insanlar olarak bizle goz temasi olmadan onlerine bakiyorlar. Birden farkettik ki odada bir bilgisayar var. Uniformali Polis, sivil olana ne yazacagini soyliyor, o da tikir mikir yaziyor Bu kucuk odada 5 kisiyiz, onlar bizim varligimizi hic umursamadan islerine devam ediyorlar. Yatak ustunde oturan sarisin kucuk kiz ve annesi ve sandalyede oturan husursuz orta yasli adam onlarin hic umurlarinda degil. Bu odaya gelip giden binlerce genc kiz, orta yasli anne, ihtiyar teyze , bu yataga oturup caresizligi ve aldirmazligi ellerinden hic bir sey gelmeden hissettiler, masanin obur tarafinda oturan bu iki adam ayni umursamaz bakislarla, ‘acik sacik giyinmissin, o yuzden tecavuae ugramissindir’, ‘ gece yarisi tek basina ne isin vardi yollarda? O yuzen dayak yemissindir’ 'kimligini kaybettiysen bir yil surer cikartmak' ‘istersen bir sikayet formunu doldur ‘ diye baslarindan savdilar. Duvar kenarinda gri dosya dolabi, onunda ustunde kilifi icinde silah duruyor. Duvarda Fil kafali tanri Ganesh ofset baski sevimli gulumsemesi, teki kirik disi ile bagdas kurmus bize bakiyor. Odada agir bir sessizlik , bir rahatsizlik var. Yatagin altinda ucu sivri arkasina basilmis bir cift siyah erkek ayakkabisi ozenle yan yana konulmus. Yillar once gece sokaga cikma yasaginda Ankara’da kimliksiz oldugum icin karakola goturuldugum geceki kadar huzursuzum. Simdi buyudum, beni korkutacak cok az sey var hayatta, ustelik bu odaya suclu olarak degil , gerekli oldugu icin geldim, ama yillarca icime islemis polis, karakol korkusu ve bu karakolda mavi cicekli carsaf uzerinde oturmak yuregimi agzima getiriyor.
Bizim cevirmen geldi, iki dakikada fotokopisi cekimis kagitlara baktilar, bize donduler ve ‘Evet, gidebilirsiniz ‘ dediler. Bizde pek inandirici gelmeyen bu ‘gidin’ komutuna arkamiza bile bakmadan uyduk ve kosar adimlarla ciktik ordan, kovboy kapisini iterek. Kapi arkamizdan bir iceri bir disari sallanmaya devam etti. Merdivenlerden inerken Nick’e ( nasil kizar bilse) ve polislere gostermeden bizimkilerin ve giristeki aynanin fotografini cekiyorum. Biraz urkmus ama yarasiz beresiz bizi gosteriyor ayna. Disarda bir anane ile torunun resmini de yakaliyorum. Kazasiz belasiz arabaya binip ayriliyoruz ordan.
Ancak ertesi gun, oturma iznimizi karakolda unuttugumuzu farkettik.
No comments:
Post a Comment