Thursday, March 15, 2012

Ogleden sonra Delhi...

Delhi Mumbai’den  iki saat uzaklikta. Delhi hava alanina inmekte Mumbai'ye gelmekten daha zevkli. Biz Mumbai'ye iki ay once saat  sabah karsi 4.00 de gelmistik. Yorgunluk, uykusuzluk ve sicak bizi kotu carpmisti ve arabaya dogru yururken kucuk sokak cocuklarinin bu kadar kirli, bu kadar yoksul olabileceklerine hayret etmistik.  Delhi'ye  oglen uzeri indik. Hava yumusak ve Ankara Nisan havasi. Temiz, duzenli hava alani. Hem bizi almaya gelecek sofor de orda. Hemde Ingilizce konusuyor, hemde ayagimiza dokunup para, yemek isteyen kucuk cocuklar yok ortada. Bu iyi bir baslangic.  Otel yarim saat uzaklikta. Buranin tuktuklari yesil siyah,enerjii hapi almis kaplumbagalar gibi vizir vizir dolasiyorlar. Otel 22 katli. Biraz abartili bir girisi var. Hint turbanli, sakalli uzun boylu bir adam kapiyi aciyor, iki guzel kiz tepsi icinde gullerle karsiliyor bizi. Kucuk  bir kabin icinde bir tek ates yaniyor, ‘Nameste’ diyip alnimiza kirmizi tozdan nokta koyuyor. Lobide bizden once gelen bir grup Avrupali kirmizi noktali alinlari ile bavul cekistiriyorlar. Giris katinin tavani Sistin kilisesinin tavani kadar olmasada ona yakin resimlerle sulenmis, Bir curcunadir gidiyor tavanda, kuslar, kelebekler meleklere karismis, adamlar, harmanineler sarinmis Romali kadinlar yatarak uzum salkimlari yiyor, insan boyunda mermer , bronz heykeller ellerinde tepsiler, su akan vazolar bos gozlerle  gelene gecene bakip Hindistan’a inat bir onceki hayatlarindaki  Roma, Yunan gunlerini hatirliyor. Odamiz 17. Katta. Asagida havuz ve insanlar vicir vicir. Hic vakit kaybetmeden asagiya iniyoruz, rehber bizi karsiliyor. Orta yasli, Delhi Universitesi Tarih bolumunden Master li( uc kere tekrarladi), 18 yildir rehberlik yapan ( en az bes kere tekrarladi)bir buyukbaba ( iki kere soyledi).   Ilk once  India Gate e gittik. Kocaman bir anit. Her kocaman  anit gibi, savasta olen askerler anisina yapilmis. Gelibolu daki anittan buyuk, Londra daki Marble Arch dan da buyuk, Paris’teki Zafer anitindan biraz kucuk. En ortasinda bir mesale yaniyor,  Bir tarafinda  detayla nerde olen askerlere adandigi yazili.  Asagisi ise baska mesele. Nobet tutan haki uniformali askerler tabii ki olacak. Ama  kina yakan, plastik kus ve havlayan kopek , Ray Ban gozluk satan, 50 Rupee ye fotograf ceken , boncukla isim yazan  bir suru insan ‘madam, madam’ diye bir turlu rahat birakmiyor bizi. Nick hafiften sinirlenmeye basliyor, Delhi’nin yuzyillik tarihininde ilk once gormek zorunda oldugumuz bu askeri anit ve Ray Ban gozluk saticilarindan hic memnun degiliz. ( anitin en tepesinde  kocaman bir siyah kutle-esek arilari  yuva yapmis!)

 Ikinci durak, Cumbaba'nin ( Cumhurbaskani) konutu. Burda Cumbaba degil, Cumanne.   Parlemantonun yaninda, buyukce bir konut,  Malikane kapisi islemeli, polis ve asker kalabaligi bir yer. Orda park edemezssin, burda fazla duramazsin, resim cek ve yola devam. Buckingham Sarayinda da bile  daha cok hareket var.  Surekli izleniyor duydusu da cabasi.

 Bir sonraki yer Kirmizi Kale. Burda sinirlenmeye basliyorum rehbere.  Ben kaleye girmeyi beklerken uzaktan fotograf cekiyoruz.  ‘Sizi baska bir yere goturecegim’ deyip gercekten baska bir yere oturuyor ama Kaleye girmiyoruz. Cok eski Bollywood fimlerinde gordugumuz, Kapali Pazar kadar eski bir caddede  de burasi cok tehlikeli diye yurutmuyor bizi. Nick’in canina minnet, arabaya yaklasan cama tik tik vurarak para istiyen  bir suru cocugun ortasinda olmadigi icin cok memnun,  Rehber, yurumedigi icin daha da memnun, Kitty  babasinin tarafini tutuyor, ben arabadan fotograf cekiyorum.  ‘Benim kitabim buralara gidilmesi gerektigini soyluyor’ diyorum, ‘Kitap her sey bilmez , ben size gercegi anlatiyorum’ diyor biraz sinirli. Ayni  tepkiyi Izmir’li baba rehber bir arkadisimdan da almistim. Bana kitabimi degistirmemi soylemisti.   Ona hak vermistim o zaman.

Butun gezilecek yerleri yarim gunde araba icinden vin diye gezdik. Jain Tapinagi, Vetetaryan Kus Hastanesi, Bahai Merkezi ni uzaktan gorduk.  Bizi ‘burasi iyidir’ diye abuk subuk bir lokantaya goturdu, Lokanta yaninda Kasmir dukkanlarinda  atki ve sari satin almamizi onerdi.  Gumus takilarin ve  kasmirlerin Londra fiyati oldugunu soyleyincehic memnun kalmadilar saticilar. Ben de bir sey almadan ciktim.   Aksam Otele geldigimizde ortaligin ne kadar sicak ve ne kadar yorgun oldugumuzu farkettik. Otelde acik bufe biraz keyfimi yerine getirdiyse de, Delhi den pek bir sey kazanmadigima hayiflanmaya devam ettim butun gece. Kitabima baktim, rehbere verdim veristirdim, Nick ve  Kitty benden biktilar, Veteryan Kus Hastanesinin ne kadar kotu kokabilecegini dusundukleri icin gitmemekle cok iyi ettiklerini hatirlattilar.

 Haa, birde  Kamal Ataturk caddesi buldum, Ghandi’nin anit mezarina gitmektense  o caddeye gidip resim cektim. Rehber  ‘Unlu bir aile miydi?, tanirmisiniz? Hala hayatta mi? diye  sorunca  ‘Gelibolu’yu okutmadilar mi size Tarih Master’inda ?’ diye muhabbeti kestim. Umarim bu aksam internetten okuyordur. Bizim Delhi’ye bir kere daha gelmemiz lazim, bu seferden  bir sey anlamadim…


 Yarin sabah cok erken ( ilk once havuz, sonra sauna, sonra cicek kokulu dus, sonra acik bufe kahvalti) yani saat 10.00 gibi Agra’ya yola cikacagiz. 5 saat. Cuma gunu Taj Mahal kapali imis,  Baska bir kaleyi iki saat dolasip baska bir otelde baska bir havuza girecegiz. Ertesi gun Taj Mahal...

No comments:

Post a Comment