Saturday, October 6, 2012

Hare Krishna tapinagi, avatar, ve irmik helvasi


Krishna çok tanrılı gibi gözüken Hint dininin önemli tanrılarından biri. En büyük tanrı Vishnu’nun   avatarı.  Biz ‘avatar’la şu meşhur üç boyutlu film ile  tanıştık. Avatar’ın kelime anlamı  ‘benliğin farklı şekli’, ‘bir başka hali’.    Çok derin  ve anlaşılmaz gözükse de aslında çok mantıklı. Hiç birimiz aynı değiliz her zaman. Kendi halinizi düşünün. Pazar sabah kahvaltısından sonra elinizde gazetenin hafta sonu eki ile huzur içinde çok güzel demlenmiş bir bardak çayla keyif  çatarken ki haliniz ile, Pazartesi günü sabah servis kaçırmamak için telaş eden ki haliniz aynı mı? Çocuklarınızla sevimli konuşsan haliniz ve onlar iyi not almadığı zamanki haliniz aynı mı? İşte bütün bu haller sizin avatarlarınız. Benim kızgın konuşma biçimime, sesim incelip bir oktav yükelince  ‘süpersonik anne ‘derdi Kitty küçükken.   ‘Supersonik anne’ benim avatarim. Kızgın ‘süpersonik anne’  resmi yapılırsa nasıl olur? Gözler ateş püskürtüyor, kaslar çatılmış,  bir el belde, öbür el işaret parmağını şiddetli bir biçimde sallıyor.   Her   annenin kızgın hali.   Yani annenin avatarı.  Bunun resmi ya da heykeli  çocukların kızgın anne gazabından korunmak için dua edebilecekleri bir  tanrı figürü olabilir mesela. O kızgın anne figürü  değişik şekillerde  resimlenebilir  ( takıları, giysisi, saçı başı) ama özü ‘kızgın anne’dir.

Krishna da  tanrı Vishu’nun koruyucu hali. Çok sevilen bir tanrı.  Onu hemen resimlerde , heykellerde  hatta takvimlerde bile tanırsınız , çünkü mavi renktedir.   Krishna’nın kelime anlamı ‘ siyah , gece mavisi kadar siyah ’ demektir.  Betimlenirken  gece mavisi  çivit mavisine  dönüşür. Çok sevimli bir tanrıdır. Üç beş şekilde çıkar karşımıza , afacan tombul , kocaman gözlü, komşu teyzelerden yağ ve yoğurt çalarken, biraz büyüyüp inek çobanı olduğunda  yakışılı, erkek güzeli, kudretten sürmeli gözlü, 6 kız arkadaşı ile   ırmak kenarında yüzerken, dinlenirken, biraz daha büyüyünce  elinde flütü en yakın kız arkadaşı ,yoldaşı , sevgilisi Parvati ile birbirlerine buğulu buğulu bakarken  resimlenmiştir. Yanlarında hep güzel , temiz, bakımlı inekler vardır,  ormanda  dere kenarında çayırlarda keyifli, derten tasadan uzak bir hayat sürerler, aşktan hayatın anlamından konuşurlar,  Krishna ara sıra canavarlarla savaşır,  köyleri kurtarmak için bilmemkaç başlı kobra kılığındaki iblisleri yener, mucizeler yapar.

1960-70 yıllarında  başlayan bir akımla Batıda oldukça popular olmaya başlar Krishna düşüncesi.     Bu çok para düşkünü, yarını düşünmeden yaşanılan modern dünya da tanrının adını  ‘Hare Krishna, Hare Rama’ tekrarlıyarak meditasyon yapmayı  kendi değerlerini bulma ve özüne dönme yolu olarak görür.     Eskiden  İngiltere’de hava alanlarında  uzun harmanileri , kazınmış saçları ellerinde zilleri ile  ‘Hare!, Hare!’  diye zıplıyarak  dansederlerdi.    Beatles’lardan Georgege Harrison bile Hindistan’a  bu grubun tapınağına  ziyarete gelip feyz almıştı.  İşte  o meşhur tapınak benim evime 5 dakika uzaklıkta.

Kırmızı tuğla ile çevrili duvarların üstüne Sanskrittçe ve İngilzce küçük dualar yazıyor. Beyaz katmerli bulutlara benzeyen üç kubbesi var . Kapıda silahlı koruma görevlileri, çantanızı güvenlik röntgeninden geçiriyor.  Ayakkabılarınızı çıkarıp içeri yollanıyorsunuz. Buranın merhabası ‘Namaste’ yerine ‘Hare Krishna’ diye selamlaşıyorlar.   Zemin, duvarlar, üç beş basamaklı geniş merdiven mermer kaplı. Mermer serinliğinde bir bina içinde buluyorsunuz kendinizi. İçeri girer girmez avluya bitişik salona giriyorsunuz. Kulaklarınızda ‘Hare Krishna, Hare Krishna’ nameleri.  Duvalar boydan boya Krishna’nın maceralarını gösteren resimler, heykel grupları ile kaplanmış,  Bir bölümde  hayatın   ölümsüzlüğünü    ve enkarnasyonu gösteren bir resim, öbür taraflarda Krishna’nın her zaman  iyinin kötüyü yendiği hikayeleri  yarım insan boyunda heykellerle  anlatılmış. 


Mermer salonun bir duvarında yer hizasında üç balkon, balkonlarda heykeller var. Heykel değip geçmeyin, elbiseleri, takıları, baş örtüleri, bilezik, yüzük herşeyleri yerli yerinde. Ortadaki balkonda Krishna ve sevgili eşi Parvati   pırıl pırıl  gözleri ile size bakıyorlar. Krishna mavi, elinde flütü, yanında sevimli uysal ineği. Bu iki sevgilinin yanı başında Parvati’nin  en sevdiği kız arkadaşları var.   Yanakları pembe, yüzlerinde mutluluk  gülümsemeleri, baktığınız zaman içiniz  ışık doluyor.   Krishna ve Parvati uyum,  anlayış,  aşk, hayatın bütünlüğünü   temsil ediyor, neredeyse kalkıp dansedecekler. Eller havada, verev etekler en küçük rüzgarladönmeye hazır.   

Eğer isterseniz  görevlilerden birisi size Hare Krishna’yı beş dakikada anlatıverir.  Ama istemezseniz kimse size ‘niye bakıyorsun sen, Krishna’ya inanıyormusun’, ‘yürü git bre kafir!’  ‘ En büyük din bizimkisi’ gibi bir şeyler demiyor. O balkondaki heykellerden baska  sağ tarafta Ramayana efsanesinden alınma  karakterler, sol taraftakinde de biz  ölümlü insanlardan iki tanesinin, hemen arkamızda  Krishna akımını Batı dünyasına kazandıran   çok uzun isimli adamın heykeli var.  Yuvarlak gözlüklü,  saçı kazınmış, orta yaşlı , harmanli, bağdaş kurmuş  sakin bir adam heykeli. Her yer  turuncu kasımpati, yasemin, gül yaprakları ile süslenmiş.

Beyaz harmani giymiş, alnında burnunun kemiğinden başlıyarak saçına kadar uzanan iki çizgi olan tapınak rahibi insanların getirdiği  hindistan cevizi, muz, çiçek yapraklarını alıyor, tanrıların ayaklarının önüne koyup kutsuyor, sonra   geri veriyor.  Eğer bağış yaparsanız, size özel kutsama ayini hemen oracıkta ayarlanıyor.  Her dinde olduğu gibi bu dinde de bütün kullar eşit ama bazı kullar daha eşit.   Hani çok eskiden Cuma namazında padişahın arkasında dua edenlerin duası   hemen  kabul edilirmiş  ya aynı hesap. Hazır  rahip varken aralardan ellerini  uzatıyorlar, onlarda kutsanmak istiyor. Bazı insanlar boydan boya yere yatıyorlar, bazıları sadece diz çöküp alınlarını yere koyuyorlar. Rahipler, kırmızı toz boya ile  nokta koyuyor alınlara, balkon önünde bir harekettir gidiyor.

Biraz ötede yere serilmiş  kocaman halinin üstünde   üç beş genç oğlan oturmuş,  iki taraflı Hint  dümbeleği, Hint akordiyonu ‘tabla’ , zil ile sadece ve hiç ara vermeden ‘Hare Krishna Hare Krishna Hare Hare’ ayetini  (mantra deniyor) makamını     değiştirerek  okuyorlar.  Dümbeleğin tok vuruşu, tablanın  yüreğinize dokunan sesi ile karışıyor, kafası kazınmış genç oğlanların   davudi sesi , çömelen, yere uzanan, kenarda oturup olanı biteni izleyenlerle,  uzun iplere kasımpati dizen sarılı yaşlı hanımlar,  ordan oraya çok işleri varmış gibi dolaşan beyaz harmanili küçük kavunici çantalı rahipler,  büyük salonlarda kosma heveslisi çocuklar ve buhur kokuları arasında  hayat  akıp gidiyor. Bu tapınağa gelme insanların gündelik  alışkanlıklarından biri. Gelip bir, iki dua edip, tanrılarını görüp, mutlu olup gidiyorlar işlerine.  Ben kenarda oturuyorum. Çok yaşlı ‘aile ağacının’ altında.   Ara sıra kalp şeklinde bir yaprak süzülerek yere düşüyor. Avlunun kenarında mermer muhafaza içinde  kutsal Hint fesleyeni var. Etrafında üç kere dönenler, dua edenler beni umursamıyor bile.

Tam öğlen 12.00 de balkonlar kocaman kırmızı kadife perdeler ile kapanıyor.  Süs çiçekleri değişiyor, tutsülüklerin külleri temizleniyor.  Üç rahip üç balkonun köşesine gidip kocaman deniz kabuğundan borazan öttürüyor . Herkes susmuş, çocuklar bile koşmayı bırakmış. Eller kavuşmuş, bekliyorlar. Hali üstünde aynı mantrayı tekrarlıyan müzisyen genç oğlan grubu tempoyu arttırmış ‘Hare Hare Hare Krishna’ diye üç dümbelege  ses veriyorlar, tabla daha da acıklı sesler çıkarıyor. Deniz kabuğu boğuk sesi ile çok uzak okyanuslardan Krishna’nın gelişini haber veriyor.

Kadife perdeler yavaş yavaş açılıyor. İnananlar heyecan içinde,  eller havada bütün tapınak haykırıyor ‘Hare Krishna!’  Krishna elinde  püsküllü yan flütü,  bir ayağı bükülmüş, dansa hazır, Parvati gözlerini süzmüş Krishna’sina bakıyor, ortalık aydınlık, huzur ,mutluluk , müzik içinde. İnananlar bir kere daha gördükleri için huzur içindeler  ellerini kalplerine dokundurup dudaklarına bastırıyorlar.

Saat 1.00  herkesin dinlenme zamanı.  Öğleden sonra 4.00 de yine deniz kabukları öttürerek perdeler açılıyor, yine herkes çok seviniyor Krishna’nın perdeleri açıldığı için.

Tapınak çok işlevli. İkinci katında büyük bir kütüphane, sinema konferans salonu, , iki sınıflı bir okul bile var. Üçüncü kat burayi kuran beyfendinin (A. C. Bhaktıvedanta Swamı Prabhupada) odası imiş , müze haline getirilmiş,  basit ama rahat yatağı, mutfağı, yemek pişirdiği  yer , bir iki fotoğrafı , müzik çaldığı küçük orgu her gün temizleniyor. En aşağı katta 200 kişilik yemek salonu Rs 300 e vegeteryan açık büfe sunuyor, Hint börekleri, mercimek yemekleri ve yuvarlak ekmekleri çok lezzetli.   Yan tarafta basit ama temiz otelleri de var, isterseniz orda kalabilirsiniz,  ‘iyi insan olma kursları’na da katılabilirsiniz. Çıkışa doğru satış bölümüne doğru yollanıyorsunuz.    Öğretici  kitapların yanı sıra boyama  kitapları,  Krishna çizgi kitapları da var. İsterseniz rahiplerin taşıdığı küçük çantalardan, T shirtler , ya da küçük heykelcikler, dua tesbihleri,  sandal ağacı blokları, tutsüler, güzel alkolsüz kokular, müzik cdleri alabilirsiniz. Eğer bağış yapmak isterseniz, İnekleri Koruma Derneği bağışlarınızı kabul edecektir.  Arıtılmış inek idrarı, tezekten yapılmış sivrisinek kovucu da satın alabileceğiniz şeyler arasında.

İstediğiniz kadar kalabilirsiniz bu tapınakta. Oturun, gelene geçene bakın, çocuklarla gülüşün, karnınız açıkınca gidin bir iki muska böreği atistirin, yukarı katta kütüphanede  bu hayatta  iyi insan olmak için nasıl bir hayat sürmeniz gerektiğine dair videolar izleyin, ‘hayat yemeği’ diye avucunuza birakilan kutsanmis bulamaci   heyecanla ‘ama bu helva, bizim bildiğimiz  irmik helvasi ’ diye yiyin, ayakkabılarınızı giyin,  kaç tane avatarınız olabildiğini,  bu dinin de tek tanrılı olduğunu ama aslında bunların hiç birinin pek de önemli olmadığını, bütün dinlerin birbirine benzediğini , kendi tapınağınızla bu ülkede gördüğünüz tapınakların farkını, benzerliğini düşünerek eve yollanın.


1 comment:

  1. Cok gezen mi cok okuyan mi daha cok bilir? cevabi cok net degil midir... istediginiz zaman bir tikla bilgiye ulasmak yapilabilir, edilebilir,mumkundur...peki ya hissetmek,iliklerinizden,kaninizdan gecmesi mumkunmudur .. kelimelerin her birirnde bir iz, yasanmislik var ve bunu hissedebilmek yerinde gormektir...suanda krishna tapinaginin golgesine siginmis icerdeki kalabaligin,mantra nin sesi kulagimda okuyorum..
    Size burdan tekrar tesekkur ediyorum... yazilarinizin kesifseverlere ilham vermesi dilegiyle..

    ReplyDelete