Krishna çok tanrılı gibi gözüken Hint dininin önemli tanrılarından
biri. En büyük tanrı Vishnu’nun
avatarı. Biz ‘avatar’la şu
meşhur üç boyutlu film ile
tanıştık. Avatar’ın kelime anlamı
‘benliğin farklı şekli’, ‘bir başka hali’. Çok derin
ve anlaşılmaz gözükse de aslında çok mantıklı. Hiç birimiz aynı değiliz
her zaman. Kendi halinizi düşünün. Pazar sabah kahvaltısından sonra elinizde
gazetenin hafta sonu eki ile huzur içinde çok güzel demlenmiş bir bardak çayla
keyif çatarken ki haliniz ile, Pazartesi
günü sabah servis kaçırmamak için telaş eden ki haliniz aynı mı? Çocuklarınızla
sevimli konuşsan haliniz ve onlar iyi not almadığı zamanki haliniz aynı mı?
İşte bütün bu haller sizin avatarlarınız. Benim kızgın konuşma biçimime, sesim
incelip bir oktav yükelince
‘süpersonik anne ‘derdi Kitty küçükken. ‘Supersonik
anne’ benim avatarim. Kızgın ‘süpersonik anne’ resmi yapılırsa nasıl olur? Gözler ateş püskürtüyor, kaslar
çatılmış, bir el belde, öbür el
işaret parmağını şiddetli bir biçimde sallıyor. Her annenin kızgın hali. Yani annenin avatarı. Bunun resmi ya da heykeli çocukların kızgın anne gazabından korunmak için dua
edebilecekleri bir tanrı figürü
olabilir mesela. O kızgın anne figürü
değişik şekillerde resimlenebilir ( takıları, giysisi, saçı başı) ama özü
‘kızgın anne’dir.
Krishna da tanrı Vishu’nun
koruyucu hali. Çok sevilen bir tanrı.
Onu hemen resimlerde , heykellerde
hatta takvimlerde bile tanırsınız , çünkü mavi renktedir. Krishna’nın kelime anlamı ‘ siyah
, gece mavisi kadar siyah ’ demektir.
Betimlenirken gece
mavisi çivit mavisine dönüşür. Çok sevimli bir tanrıdır. Üç
beş şekilde çıkar karşımıza , afacan tombul , kocaman gözlü, komşu teyzelerden
yağ ve yoğurt çalarken, biraz büyüyüp inek çobanı olduğunda yakışılı, erkek güzeli, kudretten
sürmeli gözlü, 6 kız arkadaşı ile
ırmak kenarında yüzerken, dinlenirken, biraz daha büyüyünce elinde flütü en yakın kız arkadaşı
,yoldaşı , sevgilisi Parvati ile birbirlerine buğulu buğulu bakarken resimlenmiştir. Yanlarında hep güzel ,
temiz, bakımlı inekler vardır,
ormanda dere kenarında çayırlarda
keyifli, derten tasadan uzak bir hayat sürerler, aşktan hayatın anlamından
konuşurlar, Krishna ara sıra
canavarlarla savaşır, köyleri
kurtarmak için bilmemkaç başlı kobra kılığındaki iblisleri yener, mucizeler
yapar.
1960-70 yıllarında
başlayan bir akımla Batıda oldukça popular olmaya başlar Krishna
düşüncesi. Bu
çok para düşkünü, yarını düşünmeden yaşanılan modern dünya da tanrının
adını ‘Hare Krishna, Hare Rama’
tekrarlıyarak meditasyon yapmayı
kendi değerlerini bulma ve özüne dönme yolu olarak görür. Eskiden İngiltere’de hava alanlarında uzun harmanileri , kazınmış saçları
ellerinde zilleri ile ‘Hare!,
Hare!’ diye zıplıyarak dansederlerdi. Beatles’lardan Georgege
Harrison bile Hindistan’a bu grubun
tapınağına ziyarete gelip feyz
almıştı. İşte o meşhur tapınak benim evime 5 dakika
uzaklıkta.
Kırmızı tuğla ile çevrili duvarların üstüne Sanskrittçe ve İngilzce
küçük dualar yazıyor. Beyaz katmerli bulutlara benzeyen üç kubbesi var . Kapıda
silahlı koruma görevlileri, çantanızı güvenlik röntgeninden geçiriyor. Ayakkabılarınızı çıkarıp içeri
yollanıyorsunuz. Buranın merhabası ‘Namaste’ yerine ‘Hare Krishna’ diye
selamlaşıyorlar. Zemin,
duvarlar, üç beş basamaklı geniş merdiven mermer kaplı. Mermer serinliğinde bir
bina içinde buluyorsunuz kendinizi. İçeri girer girmez avluya bitişik salona
giriyorsunuz. Kulaklarınızda ‘Hare Krishna, Hare Krishna’ nameleri. Duvalar boydan boya Krishna’nın maceralarını
gösteren resimler, heykel grupları ile kaplanmış, Bir bölümde
hayatın ölümsüzlüğünü ve enkarnasyonu gösteren bir resim, öbür taraflarda
Krishna’nın her zaman iyinin
kötüyü yendiği hikayeleri yarım
insan boyunda heykellerle
anlatılmış.
Mermer salonun
bir duvarında yer hizasında üç balkon, balkonlarda heykeller var. Heykel değip
geçmeyin, elbiseleri, takıları, baş örtüleri, bilezik, yüzük herşeyleri yerli
yerinde. Ortadaki balkonda Krishna ve sevgili eşi Parvati pırıl
pırıl gözleri ile size bakıyorlar.
Krishna mavi, elinde flütü, yanında sevimli uysal ineği. Bu iki sevgilinin yanı
başında Parvati’nin en sevdiği kız
arkadaşları var. Yanakları
pembe, yüzlerinde mutluluk
gülümsemeleri, baktığınız zaman içiniz ışık doluyor.
Krishna ve Parvati uyum,
anlayış, aşk, hayatın
bütünlüğünü temsil ediyor,
neredeyse kalkıp dansedecekler. Eller havada, verev etekler en küçük rüzgarladönmeye hazır.
Eğer isterseniz
görevlilerden birisi size Hare Krishna’yı beş dakikada anlatıverir. Ama istemezseniz kimse size ‘niye
bakıyorsun sen, Krishna’ya inanıyormusun’, ‘yürü git bre kafir!’ ‘ En büyük din bizimkisi’ gibi bir
şeyler demiyor. O
balkondaki heykellerden baska sağ tarafta Ramayana efsanesinden
alınma karakterler, sol
taraftakinde de biz ölümlü insanlardan iki tanesinin, hemen
arkamızda Krishna akımını Batı dünyasına
kazandıran çok uzun isimli
adamın heykeli var. Yuvarlak
gözlüklü, saçı kazınmış, orta
yaşlı , harmanli, bağdaş kurmuş
sakin bir adam heykeli. Her yer
turuncu kasımpati, yasemin, gül yaprakları ile süslenmiş.
Beyaz harmani giymiş, alnında burnunun kemiğinden başlıyarak saçına
kadar uzanan iki çizgi olan tapınak rahibi insanların getirdiği hindistan cevizi, muz, çiçek
yapraklarını alıyor, tanrıların ayaklarının önüne koyup kutsuyor, sonra geri veriyor. Eğer bağış yaparsanız, size özel
kutsama ayini hemen oracıkta ayarlanıyor.
Her dinde olduğu gibi bu dinde de bütün kullar eşit ama bazı kullar daha
eşit. Hani çok eskiden Cuma
namazında padişahın arkasında dua edenlerin duası hemen kabul edilirmiş ya aynı hesap. Hazır rahip varken aralardan ellerini uzatıyorlar, onlarda kutsanmak istiyor.
Bazı insanlar boydan boya yere yatıyorlar, bazıları sadece diz çöküp alınlarını
yere koyuyorlar. Rahipler, kırmızı toz boya ile nokta koyuyor alınlara, balkon önünde bir harekettir
gidiyor.
Biraz ötede yere serilmiş
kocaman halinin üstünde
üç beş genç oğlan oturmuş,
iki taraflı Hint dümbeleği,
Hint akordiyonu ‘tabla’ , zil ile sadece ve hiç ara vermeden ‘Hare Krishna Hare
Krishna Hare Hare’ ayetini (mantra
deniyor) makamını
değiştirerek okuyorlar. Dümbeleğin tok vuruşu, tablanın yüreğinize dokunan sesi ile karışıyor,
kafası kazınmış genç oğlanların
davudi sesi , çömelen, yere uzanan, kenarda oturup olanı biteni
izleyenlerle, uzun iplere
kasımpati dizen sarılı yaşlı hanımlar,
ordan oraya çok işleri varmış gibi dolaşan beyaz harmanili küçük
kavunici çantalı rahipler, büyük
salonlarda kosma heveslisi çocuklar ve buhur kokuları arasında hayat akıp gidiyor. Bu tapınağa gelme insanların gündelik alışkanlıklarından biri. Gelip bir, iki
dua edip, tanrılarını görüp, mutlu olup gidiyorlar işlerine. Ben kenarda oturuyorum. Çok yaşlı ‘aile
ağacının’ altında. Ara sıra
kalp şeklinde bir yaprak süzülerek yere düşüyor. Avlunun kenarında mermer
muhafaza içinde kutsal Hint
fesleyeni var. Etrafında üç kere dönenler, dua edenler beni umursamıyor bile.
Tam öğlen 12.00 de balkonlar kocaman kırmızı kadife perdeler ile
kapanıyor. Süs çiçekleri
değişiyor, tutsülüklerin külleri temizleniyor. Üç rahip üç balkonun köşesine gidip kocaman deniz kabuğundan
borazan öttürüyor . Herkes susmuş, çocuklar bile koşmayı bırakmış. Eller
kavuşmuş, bekliyorlar. Hali üstünde aynı mantrayı tekrarlıyan müzisyen genç
oğlan grubu tempoyu arttırmış ‘Hare Hare Hare Krishna’ diye üç dümbelege ses veriyorlar, tabla daha da acıklı
sesler çıkarıyor. Deniz kabuğu boğuk sesi ile çok uzak okyanuslardan
Krishna’nın gelişini haber veriyor.
Kadife perdeler yavaş yavaş açılıyor. İnananlar heyecan içinde, eller havada bütün tapınak haykırıyor
‘Hare Krishna!’ Krishna
elinde püsküllü yan flütü, bir ayağı bükülmüş, dansa hazır,
Parvati gözlerini süzmüş Krishna’sina bakıyor, ortalık aydınlık, huzur
,mutluluk , müzik içinde. İnananlar bir kere daha gördükleri için huzur
içindeler ellerini kalplerine
dokundurup dudaklarına bastırıyorlar.
Saat 1.00 herkesin
dinlenme zamanı. Öğleden sonra
4.00 de yine deniz kabukları öttürerek perdeler açılıyor, yine herkes çok
seviniyor Krishna’nın perdeleri açıldığı için.
Tapınak çok işlevli. İkinci katında büyük bir kütüphane, sinema
konferans salonu, , iki sınıflı bir okul bile var. Üçüncü kat burayi kuran
beyfendinin (A. C. Bhaktıvedanta Swamı Prabhupada) odası imiş , müze haline
getirilmiş, basit ama rahat
yatağı, mutfağı, yemek pişirdiği
yer , bir iki fotoğrafı , müzik çaldığı küçük orgu her gün temizleniyor.
En aşağı katta 200 kişilik yemek salonu Rs 300 e vegeteryan açık büfe sunuyor,
Hint börekleri, mercimek yemekleri ve yuvarlak ekmekleri çok lezzetli. Yan tarafta basit ama temiz
otelleri de var, isterseniz orda kalabilirsiniz, ‘iyi insan olma kursları’na da katılabilirsiniz. Çıkışa
doğru satış bölümüne doğru yollanıyorsunuz. Öğretici
kitapların yanı sıra boyama
kitapları, Krishna çizgi
kitapları da var. İsterseniz rahiplerin taşıdığı küçük çantalardan, T shirtler
, ya da küçük heykelcikler, dua tesbihleri, sandal ağacı blokları, tutsüler, güzel alkolsüz kokular,
müzik cdleri alabilirsiniz. Eğer bağış yapmak isterseniz, İnekleri Koruma
Derneği bağışlarınızı kabul edecektir.
Arıtılmış inek idrarı, tezekten yapılmış sivrisinek kovucu da satın
alabileceğiniz şeyler arasında.
İstediğiniz kadar kalabilirsiniz bu tapınakta. Oturun, gelene geçene
bakın, çocuklarla gülüşün, karnınız açıkınca gidin bir iki muska böreği
atistirin, yukarı katta kütüphanede
bu hayatta iyi insan olmak
için nasıl bir hayat sürmeniz gerektiğine dair videolar izleyin, ‘hayat yemeği’
diye avucunuza birakilan kutsanmis bulamaci heyecanla ‘ama bu helva, bizim bildiğimiz irmik helvasi ’ diye yiyin,
ayakkabılarınızı giyin, kaç tane
avatarınız olabildiğini, bu dinin de
tek tanrılı olduğunu ama aslında bunların hiç birinin pek de önemli olmadığını,
bütün dinlerin birbirine benzediğini , kendi tapınağınızla bu ülkede gördüğünüz
tapınakların farkını, benzerliğini düşünerek eve yollanın.