Monday, January 16, 2012

Iki din, iki tapinak 1

Bir kilometre boyunca sol tarafta saticilar, sag tarafta dilenciler. Sol tarafta sarkilar caliniyor, sag tarafta ayni dua tekrarlaniyor. Sol taraf romantik. Ipe dizilmis beyaz cicekler, kirmizi guller, guzel koku dumanlari yukseliyor, piriltili bas ortusu, masa ortusu gibi seyler dizi dizi sallaniyor, arada yemekler yapiliyor,  keciler var, kucuk kagit tabaklar icinde pilav ve ucgen muska boregi gibi seyler yeniliyor, sag tarafta yuzleri yarali, ayaklari yamulmus sakatlar, kadinlar cocuklar miril miril sadaka istiyorlar. Sol tarafta kucuk plastik oyuncaklar var, kocaman boynuzlu plastik brahman inekleri , papagan,  anahtarlik, mavi goz boncuklu asmalik seyler, takmalik seyler,  kupeler, bilezikelr, kolyeler,sol taraf cumbus, sag taraf kendinden bezmis...
 Bir kilometrenin sonunda beyaz minareli camii ve minaresi yukseliyor. kucuk camiii, guduk minare. Bodrum minareleri gibi.  Muson yagmurlari izini birakmis coktan. Fotograf cekmek ne mumkun, ziyaretciden cok fotografci var ortalikta. Iki buyuk gunes semsiyesinin  altinda birer diz ustu komputer birer printer,  camiinin giris merdivenlerinde durup poz veriyorsun iki dakika icinde basip veriyor sana .50 Rupee... Akilli is, Benim gibi koca makinayi oraya buraya tasimak gerekmiyor,  sip sak orda fotoshopluyorlar bile senin icin...
 Icerde tamirat var. Uc yildir suren ve bitecege benzemiyen tamirat.  Giriste sol tarafta ipe dizilmis ciceklerle birlikte ozenle katlanmis gazete kagitlari var. Tepe tepe.  Hanimlar bir demet gazete kagidi, bir iki cicek, seker leblebi ( hatirlayin hani beyaz, seker kapli leblebi, kucukken yerdik - ben hala yiyorum Turkiye'ye geldigimde) torbalari, kenarlari firfirli piriltili masa ortuleri alip iceri giriyorlar.  Icersi Turbe. Haci Ali Efendi, tuccarmis, iyilikler yapmis, Haca giderken vefat etmis, sandukasi denizleri asip burda kiyiya vurmus, falan filan, orda  Turbe yapmislar.  Sandukasi kocaman biraz tozlanmis, kristalleri biraz dokulmus avizenin altinda. Hanimlar bu taraftan giriyor , erkekler obur taraftan.  Ayakkabilar cikariliyor, ayakkabici delikanlilar karar veriyor bas ortu gerekip gerkmedigine. Ben Kitty'nin Hard Rock  Cafe bandanasini takiyorum, bana 'gec' izni veriyor, yeni yetme oglan. Icerde sandukanun yaninda beyaz namaz sapkali beyaz uzun giysili bir gorevli hic durmadan insanlardan getirdiklerini aliyor, masa orulerini teker teker acip sandikanin ustune koyuyor, leblebi seker torbalarini acip ortaya koyuyor,  hindistan cevizi kiriyor kocaman kilicla, cicekleri buyuk kaplara yolakliyor, insanlar masa ortusu verip, seker leblebi alip, cicek yapraklarini ceplerine , torbalara koyup beklesiyorlar. Ara sira beyaz namaz sapkali adam havi kacmis tavus kusu supurgesi ile beklesen insanlarin basina dokunuyor, insanlar bu supurge ile dokunulmayi umarak, istereyek kimildasiyorlar, sonra en alttaki sanduka otusune el surerek, yuz surerek, geri geri  cikiyorlar.  Kapilara, agaclara, daha dogrusu nereyi uygun goruslerse oraya dilek iplikeri bagliyorlar. mir mir bir seyler dileyerek. Cop bidonun arkasindaki agaca bagladigin dilek tutar mi? Bes dakka once tukurdugun duvarin dibi dilegini yere getirir mi?
  Camii kucuk bir adacik ustunde. Adayi ana karaya baglayan yol bir kilometre uzunlugunda, deniz kabarirken, muson zamanlarinda   yurunmuyormus eskiden ama biraz yukseltmisler, artik sorun degilmis . 'Yolda elektrik direkleri var, su altinda kalinca, elektrik ve su iyi gitmez ' demisti sevgili esim Nick bir sure once. Bu yorumunu duymamislar anlasilan. Deniz cekilmis, yolun kenarindaki kayalar ve kamyonetten buyuk bir torba plastik su sisesileri  duruyor. tam karsisinda benzer siselerde su ve meyve suyu satan adamlar var.

 Hava sicak, insanlar turbenin arkasindaki kayalara oturmuslar,  koyu sutlu cay, pilav, nohutlu yemek  gibi seyler atistiriyorlar. Kagit tabaklar yemek bittigi anda onlara ait degil artik. Soyle yanlarina birakiveriyorlar. Duvar dibine, cop kovasina koymak yok. Burda yediler, burda biraktilar. Surda ayaklarini  yikadilar, ayni yerde agizlarini calkaladilar. Akan suyun ustune basarak gectiler, kenara oturdular. Gerisi onlari ilgilendirmiyor. Nerdeyse ortaliktaki gazete yikinlarini,  kucuk kagit tabak obeklerini, kagit cay fincanlarini gormeden o daginiklik ve pisligin farkina varmadan, aldirmadan cekilmis denize bakiyorlar. Keyifleri yerinde. Siyah kayalarin ustunde atliya ziplaya denize ulasmaya calisiyorlar.  Bir kenarda kandinlar midye kaziyor, cocuklar ucurtma ucuyor, adamin biri kavunici ortusunu yikamis deniz suyunda, duvara asmis, ciplacik onun kurumasini bekliyor. Itismiyorlar, seslerini yukletmiyorlar, bir kalabalik, bir karmasa var ama kargasa yok. Kadinlar uzun arkadan tek orulmus saclarina yasemin cicekleri takmis, sariler tek omuzlarindan asagida, cocuklar kocaman gozlu, sumuklu , sonsuza kadar saskin. Benimle fotograf cektirmek istiyorlar( niye acaba?), elimi oglunun omzuna koyup poz veriyorum, bir grup genc teker teker yanimda duruyor, grup halinde poz veriyorlar bana. ( niye acaba?)
 Eger giderseniz, suyunuzu yaninizda goturun, oturun siz de kayalarin ustune, bakin dunyaya, denize,   sag tarafinizda Bombay gokdelenleri sislerin arasindan yukselsin, sol tarafta   yoksulluk, balikci tekneleri, 786 yazili kolye uclari, dilenciler, dualar, buhur kokulari...  ama sakin tuvalate gitmeyin.

3 comments:

  1. bi yandan okuyorum, bi yandan kıskanıyorum. var mı böyle birşey!? :))
    devamını bekliyoruz gülşahcım xx

    ReplyDelete